-- Diriliş Postası, Mütefekkir Ulemâdan İstifade Edebilmek

KUR’AN’IN HAKİKATLERİNİ CEVDET SAİD’DEN DİNLEMEK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

10 Şubat 1931 tarihinde Suriye’nin Kuneytıra bölgesinde Golan tepesinin eteğinde yer alan Çerkes köylerinden Bi’ru Acem’de dünyaya gelen Cevdet Said, Aralık 2012 ortasında çocukları, torunları, kardeşleri ve yeğenlerinden oluşan geniş ailesiyle birlikte hicret ettiği İstanbul’da yaşıyor. Sanal ortamda hiç aksatmadan sürdürdüğü haftalık dersleri ve ziyaretine gelen misafirleriyle yaptığı sohbetler yanında ara ara konferans davetlerine de icabet ediyor. Cevdet Said’in bu yakınlarda iştirak ettiğim ve ikisinin eşzamanlı çevirmenliğini üstlendiğim üç konferansında hassasiyetle vurguladığı hususları sizlerle de paylaşmak istiyorum.

 

Dünyadaki En Önemli Olayın Kur’an’ın Varlığı Olduğunu Fark Edebilmek

14 Ocak’ta Tuzla’da Hayat-Der’de dünyadaki en önemli olayın Kur’an’ın varlığı olduğuna dikkat çeken Cevdet Said, her okuyan insanın Kur’an’ı anlayabileceğini, zira her insanın aklı olduğunu, Kur’an’ı okuyunca onun bâtıl bir söz olamayacağını idrak edip imana geleceğini örnekleriyle anlatmıştı.

“Mesela, Kanadalı misyoner Miller, Müslüman bir topluma giderek onları Hristiyanlaştırmaya niyetlendiğinde, “önce Kur’an’ı okuyup anlayayım ki onları İncil’e daha etkili şekilde davet edebileyim” diye düşünmüş ve Kur’an’ı okumaya başlamış. Kur’an’ı okuyunca adamın hayatı değişmiş. Çünkü Kur’an’ın çok enteresan bir kitap olduğunu gören Miler şu tespiti yapmış:

“Muhammed’in adı Kur’an’da sadece 4 defa geçiyor, ama İsa’nın adı 25 defa geçiyor. Ondan daha enteresan olanı ise, Meryem’le ilgili çok sayıda ayet yanında onun adını taşıyan müstakil bir de sûre var. Oysa Muhammed’in annesinin adı bir kez olsun geçmiyor Kur’an’da.”

Meryem kıssası da gerçekten çok enteresan bir kıssa. Allah’ın Meryem ile diyaloğu, ona çok yüksek bir değer vermesi, İsa aleyhisselamın doğar doğmaz konuşmaya başlaması… Nebilerin bir kısmının Kur’an’da hikâyeleri anlatılır, bir kısmının da anlatılmaz.

Kur’an Allah’ın tüm âlemlere/varlıklara delilidir. Her okuyan Kur’an’ı anlayabilir. Bir İngiliz lordu Kur’an’ı okuduktan sonra Müslüman olmuştu. “Nasıl dininden çıkıp kâfir olabildin?” diyerek kendisini kınayanlara; “Ben kâfir olmadım, imanıma iman kattım ve imanımı tamamına erdirdim.” diye cevaplamıştır. Kur’an’ın ne denli enteresan bir kitap olduğunun şahitlerinden bir başkası olan Muhammed Esed de “Yolların Ayrılış Noktası’nda İslam” isimli eserinde bu konudaki önemli tespitlerini paylaşmaktadır.”

 

İnsan Olma Sorumluluğumuzun İdrakine Varmak

“İnsanlar birçok önyargıları sebebiyle İslam’dan korkmaktadır. Onları bu korkulardan arındırmanın yolu Kur’an’ın berrak mesajlarını onlara en hikmetli yollarla ulaştırmaktır.

Kur’an-ı Kerim insanlığın sorumlulukları yanında yaratılış sürecine ilişkin de önemli bilgiler vermektedir. Mesela, dört satırlık kısacık Zilzal sûresinde yerkürenin insanlık tarihimizi bize anlatacağını haber veriyor. Dilinden anlarsak taş, kemik, ağaç vb. birçok varlık bizimle konuşuyor, bize yeryüzünün ve insanlığın yaşını ve haberlerini anlatıyor.

İnsan olma sorumluluğu cinsiyet ya da başka ayrımlar gözetmeksizin tüm insanların üzerine yüklenmiş bir görevdir. Kur’an insanları etnik mensubiyeti, kadın ya da erkek olması yahut başka aidiyetleri itibarıyla değil, insan olmaları itibarıyla muhatap almaktadır. Allah Rasulü’nün Veda Hutbesi’nde ilan ettiği gibi Arabın Arap olmayana beyazın siyaha üstünlüğü yoktur, üstünlüğün tek ölçüsü takva yani sorumluluk bilincidir.

Allah Teala doğrudan insanı muhatap alır ve onu sorumlu tutar. Çünkü O, insanı yeryüzünün halifesi/yöneticisi/müdürü tayin etmiştir. Melekler bu durumu yadırgayarak; “Ey Rabbimiz, yeryüzünde fitne fesat çıkaran ve mal kavgası yüzünden kan döken şu türü mü yeryüzünün halifesi tayin ediyorsun?” mealindeki tepkileriyle durumu anlamak istediklerinde Rabimiz; “Ben sizin bilmediklerinizi de bilirim.” buyurarak, emaneti tevdi ederken buna muvafık olarak bahşetmiş olduğu akıl, irade, sorumluluk bilinci, yönetme becerisi gibi yüksek kabiliyetleri sayesinde insanoğlunun gelişmiş bir toplumsal yapı inşa edebileceğine olan güvenini beyan etmiştir.”

 

Anlaşmazlık ve Sorunlarımız Akıl ile Vahyin Kılavuzluğunda Çözebilmek

“Evet, Hâbil kardeşini öldürmüştü. Ancak, bu kan dökücü insan eğitilebilir bir varlıktır. Zira Allah âdemoğluna bütün varlıklara isim verme, kavram geliştirme ve olayları kavrama yeteneği bahşetmiştir. Bütün bu yeteneklerini doğru kullanması için de insanlığa zaman zaman kılavuz ve elçiler göndermiştir. Son Nebi Muhammed aleyhisselamdan sonra yeni bir elçi gelmeyeceği gibi Kur’an’dan sonra yeni bir kitap da nazil olmayacaktır. Kur’an kıyamete kadar insanlığın yolunu aydınlatmaya devam edecektir.

Sorunları ve ihtilafları akıl ile vahyin kılavuzluğunda çözmeyi öğrendiğimizde savaş yöntemi kendiliğinden bitecektir. Üçüncü bin yılın başında hâlâ insanların gözü önünde başka insanların öldürülmesi aydınlar başta olmak üzere bütün bir insanlığın ayıbıdır! Sorun çözme yeteneği kalmayan kaba savaşın hâlâ bir yöntem olarak kullanılması insanlığın ayıbıdır! Allah Teala bize Şûra sûresinde yönetim işlerini aramızda şûra/istişare/ortak akıl ile yürütmemizi emretmektedir. Ancak, bugün 23 ülkeden oluşan Arap coğrafyasında yüzbinlerce insanın kanı akmaya devam etmektedir. Zira bu ülkelerde demokratik seçimler yapılmamakta, aralarındaki ihtilafları çözecek ileri modeller geliştirmek yerine birbirlerini boğazlayarak sorunlarını çözeceklerini zannetmektedirler. Hepsi Müslüman ve hepsi Arap olmasına rağmen Okyanus’tan Körfez’e kadar bu vahim tablo böylece sürüp gitmektedir. Bu gerçekten utanç verici bir tablodur!

Ben küçükken -anadilimin Çerkesçe olması ve Arapçayı sonradan öğrenmemin de etkisiyle- okula başladığımda anlatılanları tam anlayamazdım ve dönünce anneme sorardım. Mesela, bazı hükümlerin neden farklılaştığına anlam veremez, tam anlayamadığımı düşünür, eve gelince anneme sorardım. Rahmetli annem; ‘oğlum, onlar Şafii biz Hanefiyiz, onun için fıkhi hükümler farklı olabiliyor’ diye izah ettiğinde Müslümanlar arasındaki ayrılıkların mahiyetini tâ zamanlar anlamaya ve bu konuları düşünmeye başlamıştım.

Bilinçlenme sürecimde kendisinden çok istifade ettiğim Celal Nuri, İttihâd-ı Müslimîn isimli eserinde enteresan tespitler yapmaktadır. Osmanlı’nın son döneminde yetişmiş bu zatın kitaplarını okumanızı tavsiye ederim. Muhammed İkbal’i de çok severim. Türkiye’de onun benzeri Mehmed Âkif var… Celal Nuri Müslümanların birliğine ilişkin şöyle demektedir:

Siyah kayalardan oluşan Arafat dağı serapa elmas olsaydı Müslümanlar için bu kadar büyük bir kıymet ifade etmezdi. Zira Allah Rasulü’nün üzerinde insanlığa büyük hutbesini/hitabesini/söylemini tebliğ ettiği o tepe kıyamete kadar gelecek bütün Müslümanlar için muhteşem bir vahdet timsalidir. Her Müslümanın hayatında bir kez olsun Arafat’a gitmesi ve yılın belli bir gününde ve zamanında orada hazır bulunması hac farizasının olmazsa olmaz bir rüknüdür.

Allah sabredenlerle/direnenlerle beraberdir. İnsanları hikmetle ve güzel öğütle İslam’a davet etmeliyiz. Kötülüğü iyilikle savuşturmalıyız. İnsani ilişkilerimizde bu yöntemi yaygınlaştırmalıyız. Artık Kur’an’ın hemen her dilde tercümesi var dünyada, dolayısıyla insanların Kur’an’ı okumasını ve anlamasını teşvik etmeliyiz…”

 

Rabbimizin Mesajına Büyük Bir Ciddiyetle Dikkat Kesilmek

Haseki Dinî Yüksek İhtisas Merkezi Müdürü Dr. Adil Bor Hocanın daveti üzerine 17 Şubat 2017 tarihinde Pendik’te ihtisas eğitimi görmekte olan vaiz ve müftülerden oluşan hoca efendi ve hoca hanımlara hitap eden Cevdet Said, Kur’an-ı Kerim’in hakikaten acayip bir kitap olduğuna bir daha dikkat çekti. Kendi ortamlarına döndüklerinde cinlerin “qur’ânen acebâ; acayip bir Kur’an” dinlediklerini hemcinslerine aktardıklarını anlatan ayetten iktibasla Kerim Kitab’ın ne kadar enteresan bir kitap olduğunu izah eden üstadın anlattıklarını şu şekilde özetlemek mümkündür:

“Şu hususu çok iyi ayırt etmemiz gerekir: Kur’an’da konuşan Allah’tır, Muhammed değil! Muhammed aleyhisselam Allah’ın mesajını tebliğ eden elçidir. İnzivaya çekildiği Hira’da Hz. Muhammed’e Arapça indirilen Kur’an sadece Arapları ya da Müslümanları değil, kıyamete kadar gelecek bütün insanları muhatap almaktadır. Kur’an okuduğunda veya dinlediğinde insan büyük bir huzur duyması, Kur’an’da insanla konuşanın Allah olmasından kaynaklanmaktadır.

Önceki nebilere çeşitli mucizeler verilmişti. Hz. Musa’ya asâ verilmişti mesela. Sihirbazların yere attığı sopalarını yutunca “Musa’nın Rabbine iman ettik.” demişlerdi, çünkü bunun sihir olmadığını hakkıyla anlamışlardı. Allah Rasulü’ne verilen mucize Kur’an’dır. Kur’an bize çok büyük hakikatleri açıklamaktadır. Büyük kolaylıklar sağlayan ulaşım vasıtalarını yapan insan, bu gelişmeleri Allah’ın kendisine bahşettiği yeteneklerle sağlamıştır. Akıllı cihazlarla anında yerkürenin herhangi bir yerindeki bir insanla kolayca irtibat kurabiliyoruz artık. Çünkü Allah bütün bu varlıkları insanın emrine -kayıtsız şartsız itaat etmek üzere- ‘müsahhar’ kılmıştır.

Hiçbir zaman bitmeyecek ve tükenmeyecek olan Kur’an hakikatlerini yeterince açık ortaya koyamadığım için çok üzgünüm. Zira ben Kur’an’ın önemini yeterince açık şekilde ortaya koymaktan acizim. Kur’an’ın her bir hakikatinin ne kadar büyük öneme sahip olduğuna dikkat çekmek maksadıyla kitaplarımdan her birinin adını bir ayetten iktibas ettim. 50’li yılların sonunda ilk hapse düştüğümde fikirlerimi insanlara ulaştırabilmek için kitaplar yazmaya karar vermiştim. Önce “Âdem’in İlk Oğlunun Mezhebi -İslami Hareketin Şiddet Sorunu-” kitabımı yazmıştım. Sonra, insanlara ilmin ve aklın önemini nasıl anlatabilirim diye düşünmeye başladım ve “OKU: Kerem Sahibi Rabbinin Adıyla” isimli kitabımı yazdım. Çünkü Allah katındaki kıymetimiz anlayarak okuduğumuz kadardır.”

 

Cihadın Silahla Değil Kur’an’la Yapılabileceğini İdrak Etmek

Haseki Dinî Yüksek İhtisas Merkezi’nde Türkçeye tercüme edilmeden sadece Arapça sunduğu konferansındaki temel vurgularını özetle paylaştığım Cevdet Said, kendisine yöneltilen farklı sorulara şu cevapları vermiştir:

“İslam dünyası içinde debelendiği problemler yumağından Kur’an’a sımsıkı sarılarak çıkabilecektir. Zira Kur’an Allah’ın insanlığa uzatmış olduğu sapasağlam ve asla kopmaz ipidir. İnsanlık, Allah’ın kendisine yönelen yüce hitabının hakikatlerini bir gün mutlaka anlayacaktır. Mesela, âyetelkürsi Allah’ın yüceliğini anlatır. Ancak, hemen bunun ardından gelen ayete insanlar pek dikkat etmemektedir. Oysa insanı en çok yücelten söylem bu ayettir:

Lâ ikrâhe fiddîn; baskının ve zorbalığın hiçbir çeşidi dinde yoktur!” Çünkü baskı ve zorbalık ne iman doğurur ne de küfür. Baskı altında iman edenin imanı geçerli olmadığı gibi inkâr edenin inkârı da geçerli değildir. Ancak, insanı ikna edebilirsen canını da malını da sana feda eder. Artık Kur’an-ı Kerim dünyanın hemen tüm dillerine çevrilmiş durumda. İnsanlar Allah’ın mesajını okuyacak ve bu yüksek hakikatleri anlayacaktır. Kur’an’ı tüm insanlara ulaştırmamız gerekiyor. Çünkü insan hayvan değildir, Allah’ın mesajını okursa mutlaka anlayacaktır.

Cihadın ne olduğunu bizzat Kur’an tarif etmektedir: “We cahidhum bihi cihaden kebîra; Onlarla en büyük cihad (olan Kur’an vahyi) ile cihad/mücadele et.” Bu emir Kur’an’ın hakikatlerini insanlara açıkça tebliğ etmemizi emretmektedir, onu benimsetmek için silaha başvurmamızı değil! Silahın herhangi bir fikri, insanı ya da ülkeyi koruma kabiliyeti olsaydı, dünyayı 30 kez yok edecek kadar çok silah depolamış olan SSCB kendiliğinden çöküp gitmezdi! Cihad Kur’an yapılır, silah ile değil. Bu cihad kıyamete kadar devam edecektir. Silah ile kimse ne iman eder ne de inkâr. Kur’an insanlığa şu daveti yapmamızı istiyor: “Aramızda eşit bir söze/ilkeye gelin.” İnsanlık bu söylemden daha değerlisini getirsin, biz onlara uyalım. Kısacası cihad Kur’an’ın mâna ve hakikatlerini insanlara ulaştırma faaliyetidir.

Kıyamet kopana kadar insanlara meydan okumayı sürdürecek olan Kur’an’ı okuyup anlayalım ki, ayette kınanan “kitap yüklü merkepler” konumuna düşmeyelim. İslam güç ve silahla yayılmaz. Küfrü tercih edeni imana icbar edecek değiliz. İslam ‘barış’ demek olup İslam’a giren barışı tercih etmiş demektir. Olaya böyle bakarsak kin ve düşmanlığın ortadan kalktığı insani bir dünya inşa edebiliriz. Cihad adı altında göz göre göre insanların öldürülmesi büyük bir ayıbımızdır! Savaş ölmüştür! Günümüzde silahlı savaşa iki sınıf insan tevessül etmektedir: Pis herifler ve cahiller. Cahil mazur görülebilir, onu eğitmek ve ona doğruyu öğretmek gerekir. Savaşı bir araç olarak kullananlar, cahillerin cehaletini sömüren kötü insanlardır. Lütfen bu konuları derinlemesine düşünüp olayların hakikatini anlamaya gayret edelim. Savaş bir sorun çözme yöntemi olmaktan bütünüyle çıkmıştır. Kahramanlık insanları öldürmek değil, onları eğitebilmek ve iyi yönde değiştirebilmektir. İnsanlık, bugüne kadar devam eden silahlı savaş yöntemini bundan böyle artık bütünüyle terk edilmelidir.”

 

İnsanlarla Adalet ve İhsan Temelinde İlişki Geliştirmek

15 Şubat 2017 tarihinde Sohta Sinan Vakfı’nın İstanbul Aksaray’daki merkezinde misafir edilen Cevdet Said, Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Hanımefendi ile birlikte Afrika’da ve Körfez bölgesinde İslam ülkelerini ziyaret etmesinin çok anlamlı ve önemli olduğuna işaret ettikten sonra, yukarıda özetlediğim her iki konferanstaki bazı konulara ilave olarak şu hususlara da değinmiştir:

“Allah Teala bize insanlarla baskı ve zorbalık değil adalet ve ihsan temelinde ilişki geliştirmemizi emretmiştir. Zira Allah’ın Kendi ruhundan üfleyerek büyük değer verdiği insana baskı uygulamak insanın fıtratına aykırıdır.

Kitab’ı inzal eden Allah’a ne kadar hamd etsek azdır. Çünkü Kur’an olağanüstü derecede enterensan bir kitaptır. Bu Kur’an Muhammed aleyhisselamdan gelmiş değildir. Kur’an’da her ne var ise hepsi Allah’tandır. Bu hususu çok iyi ayırt etmek zorundayız. Kur’an’da insanlığa hitap eden Hz. Muhammed değil, Allah Teala’dır. Allah Rasulü Kur’an’ın muhatapların ilki idi. Elçi, kendisine inen vahyi kâtiplerine yazdırıyordu. Daha sonraları hadisler de kitaplar halinde derlendi, ama bunu Kur’an ile karıştırmamak gerekir. Son Nebi ile vahiy kapısı kapanmıştır. Kur’an ve akıl kıyamete kadar insanlığın yolunu aydınlatmaya devam edecektir.

Dünya artık tek bir oda haline gelmiş durumdadır. Bir odanın içinde tüm dünyayı izliyor, bir odadan dünyanın her köşesine kolaylıkla ulaşabiliyoruz. Bu imkânları iyi değerlendirip Kur’an’ın yüksek hakikatlerini tüm insanlara ulaştırmak için kesintisiz bir çaba içerisine girmeliyiz vesselam.”

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
EBU ZEHRA’NIN “İSLAM BİRLİĞİ” MODELİNİ DEĞERLENDİRMEK
EĞİTİM SİSTEMİMİZİN ZAAFLARINI DOĞRU TEŞHİS EDEBİLMEK

Yorum yap

Yorum

  1. Evvela bu anlamlı ve değerli yazı için teşekkür ediyorum. Sonra da şu cümle üzerinde durmak ve bir ilavede bulunmak istiyorum: “Anlaşmazlık ve Sorunlarımız Akıl ile Vahyin Kılavuzluğunda Çözebilmek” Güzel, anlamlı bir cümle! insan, kendisi ve kendisi dışındaki bütün varlıklarla olan ilişki ve eylemlerini akıl ve vahyin kılavuzluğunda yürütmeli ki anlaşmazlık ve sorunlar çıkmasın; en azından daha az çıksın.

  2. Değerli kardeşimiz Fethi Güngör. İnsanlığın bugün içine düştüğü son derece vahim durumlar, şüphesiz ki ALLAH ve Ahiret inancından uzak düşmeleri ile sıkı sıkıya ilgilidir.bu bir cehaletin eseridir.
    Cevdet Said Hocamızın, Türkiyede 4-5 senedir bulunması ve sohbetleri ile İslamın ve Kur anın faziletlerini anlatması bu toplum için bir şanstır. Sizin desteğiniz ve rehberliğiniz de hem kendisi hemde toplum için büyük bir şanstır.

    Ancak, ne yazık ki Kur an onu anlamak ve idrak gücünden uzak düşmüş toplumların adeta tekelinde, savaşlar, yolsuzluklar ve cinayetler için bir araç gibi kullanılır durumdadır. Yer Yüzü nün güçlü devletleri ve O devletlerin yöneticileri, İslam a fobi, Radikal İslam gibi tabirlerle, Kur ana va islama irtifa kaybettirmeye devam ediyorlar.
    Kanaatımca, Cevdet Said gibi Kur anı ve İslamı iyi tanımlayan ve yorumlayan kişiler,Kur anı ve islamı ilkel toplumların elinden kurtarıp, medeniyet ve idrak seviyesi yüksek toplumlara tanıtmak ve kabul ettirmenin yolunda hizmet vermeller.
    selam ve saygılarımla.

  3. Allah razı olsun. Keyifli bir yazı idi. Durum/Hal tespit…

    Geçmişi okudugumuz kadar bugünu de okuyup ‘ân’dan ders çıkarabilmek,modern yaşamın ‘hız’ baskısına rağmen durup düşünebilmek zor zanaat(!)…
    Tarihin zabta geçirildiği bir dönemde yaşıyoruz. Ya tarihe pozitif değer katacagiz müslümanlar olarak ya da biz bu kardeş kavgasinda yok olurken islam başka başka yerlerde tutan mayasindan dipdiri varlığını sürdürecek.
    İnşallah tarih bizi kardeş kavgasina son verme gayretimizle yazar da tazecik müslümanlar bu yeni/diri kanla güç bulur, zinde kalır! Gerçekten kardeş kanı akitarak islamı cok yorduk…

  4. Cevdet Said, yaşayan en büyük Adige/Çerkes entellektüel-alimlerimizden. Dünyadaki tüm İslami; görüş, düşünce, akım, klik, cemaat ve hareketleri incelemiş, özümsemiş, yorumlamış ve “aşabilmiş” bir bilge. Bunu nasıl başarabilmiş? Tabiki Adige/Çerkes olmasından dolayı kendi ifadesiyle. Çerkeslik/Adigelik öyle güçlü bir hasletki, mensuplarına sağladığı “insani özgünlük”ile ele aldığı her şeyi güzelleştirmekte. Cevdet Said’de adigeliğinden gelerek ulaştığı İslamlığında, Adigeliğinin tüm güzelliklerini İslami anlayışında ortaya koymakta. Onunla bir araya geldiğinizde bunu görebilmek mümkün.Fethi hocamda Cevdet Said tanıtımında seçtiği örneklemlerin de bunu belirginleştirmiş . Fethi hocam kalemine yüreğine sağlık.

  5. Kitaplarında Allah Teala’nın muradını okuyucuya aktarmak için ayeti merkeze alıp onun etrafını ilmek ilmek işleyen, verdiği örneklerle derin izler bırakan mütefekkir…
    Yüce Allah kendisinden razı olsun.

  6. Değerli kardeşim Fethi, Cevdet Sait Hocamızın bu güzel tebliğini bizlere aktarmanızdan dolayı minnettarım. Çok güzel örneklerle harika bir şekilde Kur’anı Kerim anlatılmış. Malesef alim sıfatlı bazı sefiller sayesinde Allah’ın kelamı bilmece haline sokulmakta, birbirleriyle de çelişmektedirler. Değerli çalışmalarınızı gıpta ile takip etmekteyim. Allah muvafakiyetnizi artırsın.
    Selam ve dua ile

  7. Fethi Bey,halen İslam Alemi’nin çok değerli Alim’lerinden biri olan Cevdet Said hocamızın yorumlarını,görüş ve tespitlerini bizlere ulaştırdığınız için çok teşekkür ediyorum.Allah sizden razı olsun.Selamlar.
    Nurettin Güneş

  8. Cevdet Said hep dikkatimi çeken, her okuduğumda bana bir șeyler katan ender șahsiyetlerden biri olmuștur. Kendi dünyası içerisinde hep tutarlı olmaya özen gösteren, Kur’an’ı merkeze alıp ona göre bir bakıș açısı olușturup günlük meselelere yaklașmaya özen gösteren bir alim. Müslümanların içinde bulundukları çıkmazları görüp ona göre reçeteler öneren bir șahsiyet. Kur’an ve Sünnet’tin kazandırdığı bakıș açısıyla kendisine bir dünya inșa eden ve inșa ettiği dünyanın penceresinde gördükleriyle kendisine kulak vermek istiyenlere tecrübelerinden aktarımlarda bulunan bir yazar.
    Cevdet Said “Her okuyan insanın Kur’an’ı anlayabileceğini, zira her insanın aklı olduğu” tesbitinde bulunurken inșa ettiği dünyasının penceresinde bakarak bunu söylüyor.
    Akıl denilen șeyin sadece doğuștan var olan bir yetiden ibaret olmadığı, aynı zamanda inșa edilen bir yönünün de olduğu kanaatindeyim. Modern dünyanın inșa ettiği akıl ile Cevdet Said’in sözettiği akıl arasında ciddi farklılıkların olduğunu biliyoruz. Durum böyle olunca modern aklın Kur’an-ı anlamakta ciddi sıkıntılar çektiğini, hatta Kur’an-ı ciddi bir tahrifata uğrattığını görebiliyoruz. Islam aleminin içinde bulunduğu ciddi sıkıntıların bașında da modern eğitimle inșa edilen bu aklın kaynaklık ettiği inancındayım.
    Kur’an’ın muhatabı insandır, buna șüphe yok. Modern eğitimin șekillendirdiği insanın da Kur’an’ın anlașılmasının önünde ciddi bir engel olduğu kanaatindeyim. Haddini bilen insan Kur’an’ı anlar. Günümüz insanı ekseriyetle haddini bilmiyen insandır. Kendisini tanrı yerine koyar, eksikliklerini de tanrı edindiği insanlara iç aleminde duyduğu özlemle öykünerek gidermeye çalıșır. Teknik imkanların olușturduğu aldatıcı güç günümüz insanının bu aldanıșda debelenmesine imkan sağlıyor, yani bu süreci uzatıyor. Bu tür insan Kur’an’ı anlamaz. Ișin en acıklı yanı, bu anlamda müslümanım diyen insanların özde diğerlerinden pek farklı olmayıșları.
    Cevdet Said’in așağıdaki tesbitleri kayda değer: [Allah Teala doğrudan insanı muhatap alır ve onu sorumlu tutar. Ben sizin bilmediklerinizi de bilirim.” buyurarak, emaneti tevdi ederken buna muvafık olarak bahşetmiş olduğu akıl, irade, sorumluluk bilinci, yönetme becerisi gibi yüksek kabiliyetleri sayesinde insanoğlunun gelişmiş bir toplumsal yapı inşa edebileceğine olan güvenini beyan etmiştir.”]
    Bunu bașarmak, Cevdet Said’in sözünü ettiği “Cihadın Silahla Değil Kur’an’la Yapılabileceğini İdrak Etmek” ile mümkün olduğuna bütün kalbimle inanıyorum. Mevcut modern devlet anlayıșının bunu idrak etmekte ciddi bir engel teșkil ettiğine, devlet denetiminde olușturulan ve eğitimle yaygınlaștırılan resmi din anlayıșının bu anlamda ciddi sıkıntılar olușturduğu görüșündeyim. Modern eğitim baskı ve zorlamadan sadece fiziki baskı ve zorlamayı anladığı için bundan vazgeçmiș görünüyor. Ama bunun yerine daha da korkunç olan kıstırma ve adaletsizce ödüllendirme, buna yandașı kayırma da diyebiliriz, yöntemleriyle insanlığı bir uçuruma doğru sürüklemektedir. Sanal dünyanın olușturduğu kirlilikle bu süreç gittikçe daha da hızlandırılmaktadır. Müslümanların bașındaki yönetimlerin dayatmalarına bunalan halk, mal bulmuș mağribi gibi sanal dünyanın sunduğu seraba ulașmak için bütün gücünü heba ediyor.
    Cevdet Said’in șu tespitleri de taktire șayan: “Günümüzde silahlı savaşa iki sınıf insan tevessül etmektedir: Pis herifler ve cahiller. Cahil mazur görülebilir, onu eğitmek ve ona doğruyu öğretmek gerekir. Savaşı bir araç olarak kullananlar, cahillerin cehaletini sömüren kötü insanlardır. Kahramanlık insanları öldürmek değil, onları eğitebilmek ve iyi yönde değiştirebilmektir.”
    Bu tesbitlere sadece belli bazı örgüt ve organizasyonları dahil etmek yerine, devletleri de dahil etmenin elzem olduğuna inananlardayım. Ben șahsen devletlerin direk ya da dolaylı mudahil olmadıkları bir silahlı mücadelenin günümüzde mümkün olmadığı kanısındayım. Özellikle devletlerin istihbarat teșkilatlarının günümüzdeki yapılarıyla terör odak ve merkezleri olduğundan șüphe etmiyorum. Benim istihbaratım iyidir anlayıșı yanılgının ta kendisidir. “İnsanlarla Adalet ve İhsan Temelinde İlişki Geliştirmek” prensibinin önündeki en büyük engel ulusalcı ve modern devlet bakıș açısıdır. En korkunç olanın da dini motiflere bürünülmüș bir ulusalcı din algısının yaygınlaștırılması. Günümüzdeki bir çok dini söylem ne yazık ki devletlerin tahakkümüyle yozlaștırılmakda, özünden koparılmaktadır.
    Cevdet Said ve Malik b. Nebi gibi görmezlikten gelinen müslüman șahsiyetleri tanıtma mücadele ve azminizden dolayı sizleri kutlar, Allah yardımcımız olsun derim.
    Șeytanın ve resmi söylemlerin șerrinden Allah’a sığınıyorum. Allah sonumuzu hayr eylesin.

  9. Harika bir değerlendirme, müthiş bir vizyon, Maşallah Barekallah daha çok dinlenip istifade edilmesi gereken bir Âlim. Bursa’ya da davet edip İlâhiyat ve İmam Hatip öğrencilerinin katılacağı Merinos Kültür Merkezi Osmangazi salonunda konferans gerdirilmeli. Ben bu organizyonun içinde olmak isterim.

  10. Evet, Kur’an konusunda üstat Cevdet Said’e katılmamak mümkün değil, ama biz Müslümanlar Kur’an’a ifrat ve tefritten uzak, saf bir niyetle yaklaşamadığımız için Kur’an bize gönlünü açmıyor. Kur’an, Batılıların önyargılarını kırarak Müslüman olmalarını sağlıyor da bizi bulunduğumuz yerden bir adım ileri attıramıyor. İfrat veya tefrit noktasında öyle bir önyargıya sahibiz ki biz Kur’an’ın yanına gitmiyoruz, Kur’an’ı bizim yanımıza getirmeye çalışıyoruz. Kur’an’dan kendi safsatalarımıza deliller yakıştırıyoruz/uyduruyoruz. Sonra da karşılaşmalarımızda o kısır döngülü yorumlarımızla Kur’an’ın ayetlerini savaştırmaya çalışıyoruz. İfrat ve tefrite kaçmadan itidal çizgisinde Kur’an’a yaklaştığımız zaman o da bize rahmet diliyle konuşur. Herhalde bu noktada Cevdet Said’den çok ders almamız gerekir. O, asrın idrakine vahyi nakşediyor. Fethi Hocam ümmetin sosyal dertlerini kaynağından bize sunarak düşünmemize vesile olduğun için sana çok teşekkür ederiz.