-- Diriliş Postası

AİLE KURUMUNU VE ÇATIŞMA BÖLGELERİNDEKİ ÇOCUKLARI KORUYABİLMEK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

Mayıs ayı başında İstanbul’da aile konulu üç önemli sempozyum gerçekleştirildi. Aile Hakları Forumu “Aileyi Yasalar Yok Ediyor” başlıklı, Argeda “Çatışma Bölgelerinde Çocukluk” konulu, KASAV ise “Ailede Çözülmeler ve Çözümler” başlıklı toplantılarını gerçekleştirdi. Bu haftaki yazımda bu üç önemli etkinliği, aile sorunlarına ilişkin farkındalığın artmasına katkı maksadıyla özetleyeceğim.

Aileye İlişkin Mevzuatı Kendi Değerlerimize Uygun Şekilde Güncelleyebilmek

Mayıs ayı boyunca Türkiye çapında bir dizi etkinlik gerçekleştirmiş olan Aile Hakları Forumu tarafından 5 Mayıs 2018 tarihinde Fatih’te Araştırma ve Kültür Vakfı (AKV) salonunda gerçekleştirilen ve Abdurrahman Dilipak, Ahmet Ağırakça, Sefa Saygılı, Orhan Çeker, Mücahit Gültekin, Sema Maraşlı, Muhsin Yılmazçoban, Adem Çevik ve mağdurların söz aldığı “Aileyi Yasalar Yok Ediyor” başlıklı sempozyumda Türkiye’de aile kurumunun karşı karşıya kaldığı sorunlar ortaya kondu ve çözüm önerileri sunuldu. Son 15 yılda 9 milyon 620 bin çiftin evlendiği ülkemizde 1 milyon 789 bin çiftin boşanmış olmasının, İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç gibi ülkeler yanında 2012 yılından bu yana ülkemizde de uygulanmaya başlayan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) politikasının isabetli olmadığının somut bir göstergesi olduğuna vurgu yapan sonuç bildirgesinde özetle şu talepler dile getirildi:

  1. Kadının delilsiz beyanını esas alan 6284 sayılı yasa kaldırılmalı veya ıslah edilmeli, iftira cezalandırılmalıdır.
  2. Dünyanın hiçbir ülkesinde olmayan süresiz nafaka süreli hale getirilmelidir.
  3. İnsanlık dışı nafaka hapsi uygulaması kaldırılmalıdır.
  4. Ortak velayet ana babanın değil çocuğun hakkıdır, tek taraflı velayet çocuk hakkı istismarıdır.
  5. Velayeti istismar ederek çocuğun ebeveyni ile kişisel ilişkisini engelleyenlerden velayet hakkı geri alınmalıdır.
  6. Ebeveyne Yabancılaştırma Sendromu (EYS) hastalık olarak tanınmalı ve hukuki yaptırımı olmalıdır.
  7. Çocuk icrası uygulamasına son verilmelidir.
  8. Genç evlilik mağdurlarının tecavüzcülerle bir görülmesi bırakılarak özgürlükleri geri verilmelidir.
  9. Mal rejimi adaletli şekilde yeniden düzenlenmelidir.
  10. Evlenmeden önce evlilik sözleşmesi yapılmalı, kadının ya da erkeğin mağdur edilmesi önlenmelidir.
  11. Aileye ve çocuğa şiddet engellenmelidir.
  12. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği (TCE) adı altında feminist politikalara yol verilmemelidir. (1-2).

Sorunlara Sağlıklı Çözümler Geliştirerek Ailede Çözülmeyi Engelleyebilmek

Kadın Sağlıkçılar Eğitim ve Dayanışma Vakfı (KASAV) tarafından 13.05.2018 tarihinde Medeniyet Üniversitesi Güney Yerleşkesi’nde düzenlenen “Ailede Çözülmeler ve Çözümler” başlıklı 8. Bahar Sempozyumu’nda; “Tohumdan Fidana Hayatın Kodlanmasında 0-6 Yaş” konulu iki oturum gerçekleştirildi. İlk oturumda Şule Selman gebelik ve doğum sürecinin 0-6 yaş çocuğunun gelişimine etkisini, Fatma Çelik çocuğun nasıl sağlıklı besleneceğini, Murat Coşkun ise terk edilmiş olarak dünyaya gelen çocukların halet-i ruhiyesini anlattı.

Erken çocukluk döneminin hayat boyu etkilerinin ele alındığı ikinci oturumda Tuba Petek Yaylacı bakımverene bağlanmanın, Murat Dinçer ise 0-6 yaş çocuğunun ailesindeki dinamiklerin hayat boyu etkilerini anlattı. Melike Günyüz’ün dil, edebiyat ve kitabın erken çocukluk dönemindeki önemini anlattığı oturum Kemal Sayar’ın sosyal beyin konulu sunumuyla sona erdi. (3).

Çatışma Bölgelerindeki Çocukların Psiko-Sosyolal ve Kültürel Sorunlarını Ortaya Koyabilmek

Tebliğcilerin büyük çoğunluğunu Cezayirli akademisyenlerin oluşturduğu iki günlük “Çatışma Bölgelerinde Çocukluk Uluslararası Konferansı” boyunca izleyebildiğim sunumları özetle paylaşmakta yarar görüyorum.

Cezayir Souk Ahras Üniversitesi’nden Nadia Manamani, Arap medyasında Suriyeli çocukların akıl sağlığını konu edinen tebliğinde; silahlı gerçek savaşın yanı sıra medya üzerinden de bir savaş yürütüldüğünü ve bu ikincisinin daha tehlikeli olduğunu, zira, dünya kamuoyunun algısını gelişmiş medya araçlarının oluşturduğunu anlattı:

“Çocuklar medya savaşının da kurbanı olmaktadır. Aynı fotoğraf farklı bölgelerde farklı medya araçlarında çok farklı yorumlanabilmektedir. Bu araçları elinde bulunduranlar fotoğrafları diledikleri gibi yorumlamaktadır. Fotoğrafın başka verileri karartılarak kendi istedikleri yönde belge olarak kullanabilmektedirler. Kendi amacına hizmet edecek bir infial uyandırmak ve kendi konumunu güçlendirmek için malzeme olarak kullanıyorlar.  Fotoğrafa yeni bir hikâye uydurularak kamuoyu yönlendiriliyor. O kadar ki, bir görüntü yeni bir savaşın başlangıcına hizmet edebilmektedir. Ahlaki ve insani kaygılar hiçbir şekilde gözetilmemektedir!

Hiçbir çatışma bölgesindeki tehlikeleri bütünüyle ortadan kaldırmamız söz konusu değildir. Zira güç ve otorite ilişkileri, siyasi durum, toplumsal yapı gibi çok boyutlu etkenler söz konusudur. Ancak bu tehlikeleri yönetebilmeliyiz. Tehlikeleri yönetmek ve zorlukları hafifletmek için uluslararası alanda stratejik bir yaklaşım geliştirilmeli, sağlık ve eğitim hakları başta olmak üzere çocuğun tüm hakları korunmalı ve normal bir hayat tarzına kavuşması sağlanmalıdır.”

Fas Abdelmalik Sadi Üniversitesi’nden Abdellatif Elfarahi, Afrikalı çocukların Avrupa’ya gizli göçünün nedenlerini, gerçeklerini ve çözüm önerilerini sunduğu tebliğinde; Avrupa ülkelerinde mülteci çocuklara “izole kusurlu sığınmacılar” gibi farklı tanımlamalar yapıldığını, ideolojik ve felsefi açıdan farklı bir arkaplana sahip bu gibi kullanımların farklı politik yansımaların ortaya çıktığını anlattı:

“Konuyla ilgili uluslararası kuruluşların tanımlamaları da çocuğun geldiği coğrafyaya ya da başka kriterlere göre farklılaşmaktadır. Yasal olan ya da olmayan evlatlık edinmeler söz konusudur. Çoğu zaman kaçak teknelerle sahillere götürülen çocuklar kamyon ya da tırlarla Avrupa’nın farklı bölgelerine taşınmakta, bir kısmı kamplara yerleştirilirken bir kısmı da parayla ailelere satılmaktadır. Organ nakli için pazarlanan çocuklar da var maalesef!”

Cezayir 8 Mayıs 1945 Guelma Üniversitesi’nden Lilia Bensouilah çatışma bölgelerindeki çocuklara yasal koruma stratejilerini ele aldığı tebliğinde, kanlı savaşlarda hakları çiğnenen günahsız çocukların, askerî operasyonlardan hukuki düzenlemelere kadar birçok alanda sert ve yumuşak koruma tedbirleri alınarak korunmalarının öncelenmesi ve izole emniyetli bölgelere nakillerinin sağlanması gerektiğini anlattı:

“Gündelik hayatımızda şiddetin birçok tezahürünü görmekteyiz. Medya yoluyla toplumda ‘şiddetin yeniden üretimi’ gerçekleştirilmektedir! Tehlikelerin küreselleşmesi en başta çocukları tehdit etmektedir. Bu yüzden Unicef, bir raporunda 2017 yılını karanlık yıl olarak isimlendirmiştir. Çünkü o yıl çok fazla çatışma bölgesinde çocukların hakları çiğnenmiş; öldürülmüşler, organlarını kaybederek sakat kalmışlar, ağır yoksulluklar yaşamışlar.  Çok büyük travmalara maruz kalan bu çocuklar iradi ya da icbari yollarla güvenli bölgelere nakledilmelidir. Çünkü çocukları ya da organlarını satan mafya grupları ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla tüm uluslararası kuruluşların desteğiyle çatışma kurbanı çocukların normal bir hayat sürebilmelerinin şartlarını yeniden oluşturacak projeler geliştirilmelidir.

Sığınma merkezlerinde toplanan çocukların nereye dağıldığını takip edecek bir mekanizma yok. Avrupa sokaklarına dağılan çocukların sayısı da az değil. ‘Köprü altı çocukları’, ‘orman çocukları’, ‘demiryolu çocukları’ gibi kavramlar doğdu. Küresel kurumlar, sermaye sahipleri ve hükümetler, istismar etmek niyetiyle değil çözüm üretmek maksadıyla çözüme yönelmeli, bunun için kapsamlı bir strateji geliştirilmeli, öncelikle bu çocukları üreten zemin ıslah edilmelidir.”

Sakarya Üniversitesi’nden Masoumeh Khanzadeh, çatışma bölgelerden gelen çocukların Türkiyeli çocuklarla birlikte tasarladıkları çokkültürlü mahalle projesini anlattı:

“Öğrencilerimle birlikte Sakarya’da çocukların mimariyle tanışması için yeni bir eğitim tarzı denedik. Şu anki eğitim sistemi 200 yıl önceden kalma olup böyle gidersek robotlarla yarışamayacağız. Biz çocukların takım çalışması, duygusal eğilimler, kendini ifade edebilme gibi özelliklerini geliştirmeye çalıştık. Bir mahallede herkesin neye ihtiyacı olduğunu sorduk. Ev, okul, cami, kule yapanlar oldu. Daha önce ziyaret ettiğim bir okulda Suriyeli çocuklar Türkiyeli çocuklardan kopuk, tek başına idiler. Mahalle takımına bu izole çocukları da dahil ettik. Tüm çocukların özgünlüğünü ve yaratıcılığını ortaya çıkarıp takımın bir parçası olmalarına yardımcı oluyoruz. Göç kaçınılmaz bir gerçektir. Ne kadar önlem alsak da göç devam edecektir. Dolayısıyla eğitici bir program ortaya koyup çocukların daha az hasar görmelerine yardımcı olmalıyız. Bu modeli başka yerlerde de uygulayıp büyütmek istiyoruz.”

Cezayir’de yapay zekâ ve doğal dil araştırmaları yürüten bir kuruluşun müdürlüğünü yapan Ouafa Ben Terki, çocukların eğitim hakkı bağlamında bilgi çağında çocukluğa hizmet eden teknolojiyi üretmemiz gerektiğine dikkat çekti:

İnternet insan haklarından bir hak oldu artık. Birçok dildeki ve farklı formatlardaki bilgileri çocuğa nasıl ulaştırabiliriz? Bilim ve teknolojiyi çatışma bölgesindeki çocukların emrine sunabilmeliyiz. Eğitim haklarını desteklemek için bu imkânları onlara kullandırabilmeliyiz. Ancak çatışma bölgelerinde çalışmak ve çocuklara hizmet ulaştırmak gerçekten zordur. Çünkü çocuk kendi doğal ortamında anadilini kullanırken ayrıldığında başka bir dili de kullanmak zorunda kalmaktadır. Nitekim çadırlarda doğal şartlar oluşturulamamakta, yeterli materyale erişemeyen çocuk yeni ve yabancı bir müfredata kolaylıkla uyum sağlayamamaktadır. Bir anda kendini başka bir ülkede bulan çocuk, kültür şoku yaşamaktadır. Kısa zamanda, alışkın olmadığı yeni bir dil öğrenmek ve yeni müfredata uyum sağlamak zorunda kalmaktadır. Başarılı olup üniversiteye yerleşmek zorunda olduğu için büyük baskı altında kalmaktadır. Bu çocukların ebeveynleri bir kez, iki kez, üç kez ülke değiştirmek zorunda kalabilmektedir. Bu istikrarsızlık da çocukta yeni kültür şokları yaşamasına yol açmaktadır.

Dil, mülteci çocuğun önündeki en büyük engel. Peki, bu meydan okumalar karşısında çocuğun işini kolaylaştırmada teknolojiyi nasıl kullanabiliriz? İnternet üzerinden onlara ücretsiz kurslar ve tercüme programları sunabiliriz. Hangi ülkelerde bulunuyorlarsa oranın eğitim sistemine ilişkin doyurucu bilgiler verebiliriz. Bilinçli ve sorumluluklarını üstlenebilen bir nesil yetiştirmek istiyorsak, teknolojiyi mülteci çocukların hizmetine sunmalıyız. Bunu yapmadığımızda, iyi bir doktor, iyi bir mühendis olmadıklarında onları kınamaya hakkımız olmaz. Sorumlulukları boynumuza yüklenmiş olan bu çocukların yetişmesi için elbirliği yapmalıyız.”

“Filistinli Tutsak Çocuklara Psiko-Sosyal Destek Sağlamanın Lüzum ve Ehemmiyeti” başlıklı kendi tebliğimi müstakil bir yazı halinde paylaşmam daha uygun olacaktır.

Sempozyuma Lübnan’dan katılan Av. Marlen Hanım, iki günlük oturumların son tebliğinde çatışma bölgelerinde sorun çözme gücüne dikkat çekti:

“Selam dinî, vicdani, toplumsal, insani bir ferahlık söylemidir. Küçük büyük, sıcak soğuk tüm savaşlar sadece insan varlığını değil, hayvan ve bitki, hatta camit varlıklar alanına da çok büyük zarar vermiştir. Savaş ateşini durdurmak ve taraflar arasında anlaşmanın yolunu açmak için selamın gücünü kullanmalıyız. Sıcak bölgeleri selam ile serinletebiliriz. Karşılıklı açık ve gizli görüşmelerle ilişkilerimizi askerî ve ideolojik değil ekonomik ve kültürel alanda yeniden inşa edebiliriz.

BM adaletli şekilde vaziyete el koyma rolü üstlenemezse herhangi bir devlet durumu kendi çıkarı doğrultusunda yönlendirebilir ve oldu bittiye getirebilir. Veto hakkı, ilişkilerin normalleşmesine engel teşkil eden en önemli problemdir.

Koruyucu diplomatik çabalarla sonuç elde etmeye çalışmalıyız. Gösteriler ve arabuluculuklar gibi Barışçıl, siyasi yöntemleri tercih etmeliyiz. Aslolan barışçıl, siyasi ve kanuni çözümdür. Sorun ortaya çıktıktan sonra askerî çözüm aramak da bir seçenek olabilir. Ancak, mutlaka belirli bir zaman dilimiyle sınırlı olmalı, toplumu şiddet sarmalına sokmamalıdır.

Barışı sağlamak, akan kanı durdurmak ve yıkılan altyapıyı yeniden inşa etmek için çaba harcamalıyız. Oluşturulan barışı korumak için de dikkatli olmalıyız. Ne yazık ki büyük devletlerin müdahaleleri nedeniyle barışa kolaylıkla ulaşamıyoruz. STK’lar ya da hükümetler yeterli finansa ve otoriteye sahip olamayınca barış söylemlerini de gerçekleştirememektedir.”

Çatışma Bölgelerindeki Çocuklukların Sorunlarına Çözümler Geliştirebilmek

Tertip Heyeti’ndeki Cezayirli üyelerin hazırladığı ve Ömer Duran’ın da katkısıyla Türkçeye çevirdiğim Arapça sonuç bildirgesini paylaşarak bu haftaki yazımı sonlandırayım:

“6-7 Mayıs 2018 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen “Çatışma Bölgelerinde Çocukluk: Yaklaşımlar ve Çözümler” konulu konferansın sonunda, 19 oturumda sunulan 80’i aşkın bilimsel tebliğ ile bunların müzakerelerinden yola çıkarak şu sonuçlara varılmıştır:

  1. Savaşlarda çocukların istismar edilmesi suç sayılmalıdır. Çocuğun yüksek yararının korunması için alternatif kefalet modelleri geliştirilmelidir.
  2. Çocukların çatışma ve savaş bölgelerinde medya elemanı olarak çalıştırılması suç sayılmalıdır.
  3. Çocuk haklarını ihlal eden her türlü eylemin engellenmesi için gereken tüm önleyici tedbirler güçlü bir şekilde alınmalıdır.
  4. Çatışma bölgelerindeki çocukları koruyan ve haklarını takip eden güçlü yasal tedbirler alınmalıdır.
  5. Çatışma bölgelerinde çocukları kötüye kullanan doğrudan sorumluların şahsen cezalandırılmaktan kaçınmaları, ülkelerin iç mevzuatlarında da mutlak şekilde engellenmelidir.
  6. Genel anlamda ve özellikle çatışma bölgelerinde, çocuk haklarına ilişkin tüm uluslararası anlaşma ve sözleşmeleri işleten mekanizmalar güçlendirilmelidir.
  7. Çatışma, yerinden edilme ve sığınma bölgelerinde çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarını kayıt altına alarak belgelendirme çalışmalarını yürütecek bir mekanizma oluşturulmalı, hak ihlali izleme yönergeleri geliştirilmeli, ihlalleri kesintisiz izleyecek bir takip komisyonu oluşturulmalıdır.
  8. Konu hakkındaki bölgesel ve küresel karşılaştırmalı araştırmalar arttırılmalı, bu araştırmaların sonuçları çocuklara yönelik politikalar oluşturulurken mutlaka dikkate alınmalı, çatışma bölgelerindeki çocukların da normal bir ortamda onurlu ve dengeli bir hayat sürmeleri teminat altına alınmalıdır.
  9. Çatışan taraflar ve silahlı gruplar arasında diyalog ve uzlaşı çabaları desteklenmeli, vatandaşlık ve aktif katılımın egemen olduğu siyasi ve toplumsal bir ortam inşa edilmelidir.
  10. Çatışma bölgelerinde çocukların yaşadığı trajediyi yerinde incelemek üzere saha çalışmalarıyla ilişkilendirilmiş diplomatik çabalar desteklenmelidir.
  11. es-Selâmu Yasna’uhu Etfâluna: Barışı Çocuklarımız Yapacak” inisiyatifi başta olmak üzere, ‘çatışma bölgelerindeki çocuklar’ sorununa yönelik tüm farkındalık oluşturma ve durumu iyileştirme girişimleri desteklenmelidir.”

Kapanış oturumunda katılımcılara ve destek veren kuruluşlara teşekkür eden konferans eşbaşkanı Doç.Dr. Ali Arslan, Türkiye, Ürdün ve Bangladeş gibi fazla sayıda mülteci kabul ederek çatışma bölgelerindeki çocukların mağduriyetini gideren ülkelere destek olunması gerektiğine dikkat çekti.

Sonuç bildirgesinin okunmasının ardından misafirlere tasavvuf musikisi konseri de verilen sempozyum, sertifikaların dağıtılması ve aile fotoğrafının çekilmesiyle son buldu.

Kaynaklar:

  1. http://aileakademisi.org/basinaciklamasi/aile-akademisinden-siyasi-partilere-ve-sivil-toplum-oerguetlerine-cagri-ailesini-kor, 05.05.2018.
  2. http://www.aileplatformu.net/, 05.05.2018.
  3. http://www.kasav.org.tr, 13.05.2018. Keza bakınız: https://twitter.com/kasav_vakfi.
  4. http://www.childrenconference.org/, 06.05.2018.
Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
KUZEY KAFKASYA’DA 1918 RUHUNU İHYA EDEBİLMEK
“TÜRKİYE İSRAF RAPORU”NU DİKKATE ALMAK

Yorum yap

Yorum

  1. Allah razı olsun hocam.

    Ailenin ve çatışma bölgelerindeki çocukların korunması devletler düzeyinde bir mesele olsa da, bilinçli ve duyarlı müslümanlar olarak bu meseleler için çalışmanız çok kıymetli gerçekten. Rabbimiz bahsi geçen programlarda yer alan ve bu konularda emek veren aile ve çocuk dostu kurumların ve güzel insanların emeklerini zayi etmesin, hayırla neticelendirsin. Ramazanınız mübarek olsun.

  2. Çocuklar daima haklı, suçsuz ve günahsızdırlar. Bütün sorun büyüklerde; çatışma bölgelerinde de, çatışmasız bölgelerde de. Kavgayı büyükler çıkarıyor, zararını en çok küçükler görüyor. Filistinli ve İsrailli çocukların ne kabahati var da acı çekiyorlar, asırlardır ve yıllardır. Eğer bu çocuklar eşit şartlarda büyümüş ve eğitim alsalardı, Ortadoğu şimdiki gibi olmazdı…Fethi Hocam, gerçekliği suratımıza çarpan bir konuyu gündeme taşıdınız ya, kalemine, yüreğine sağlık!

  3. Değerli kardeşim Fethi,
    Bu defa, çağımızın en büyük sorunu ve insanlığın geleceğini karanlık gösteren, aile ve çocuk zayiatlarını ele almış olmanız çok ciddi bir adım. Bu mesele, global bir sorundur. Doğusu, batısı, İslamı, hristiyan’ı, herkes güçlü bir şekilde bu sorunu ele alıp kalıcı çözümler üretmek zorunda. Aile ve çocuk (ruhsal) sağlığını temelden sarsan iki büyük etken var. Tüketim ekonomisine dayalı şehirleşme ve kirli savaşlar. Her ikisi de, insanlığın geleceğini tehdit eden yakın tehlikelerdir. Her ikisinin altında yatan sorun, insanların, dini inançları ve toplumsal geleneklerinden koparılarak, sosyal dokuların ve doğal yaşam ortamlarının bozulmasıdır. Bu koşulları geri getirmek mümkün olmayabilir, ama, hiç olmazsa, yasal düzenlemeler yapılırken. münferit olaylara tepki olarak değil, bu esaslara dayandırılarak yapılırsa, çok daha faydalı olabilir. Bu konuda bilim çevreleri (sizlere) ne çok iş düşmekte. selam ve saygılarla.