-- İnsanlığın Dertleriyle Dertlenmek

SURİYE’DE TUTSAK KADIN VE ÇOCUKLAR ÖZGÜR OLANA DEK ÇALIŞMAK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

Türkiye genelinde aktif faaliyet gösteren 10 Sivil Toplum Kuruluşu, Dünya İnsan Hakları Günü münasebetiyle Suriye hapishanelerindeki kadınların ve çocukların derhal serbest bırakılması için “Son Kadın ve Çocuk Özgür Oluncaya Dek” sloganıyla Türkiye ve dünya kamuoyuna bir çağrı yaptı. 10 Aralık 2018 tarihinde İstanbul’dan yapılan çağrıda, hapishanelerde şiddete maruz bırakılan kadın ve çocukların bir an önce serbest bırakılması talep edildi.

Tutsak Kadın ve Çocuklar Sorununa Dikkat Çekmek

İHH İnsani Yardım Vakfı, İnsan Hakları ve Adalet Hareketi (İHAK), Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD), İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER), Özgür Düşünce ve Eğitim Hakları Derneği (ÖZGÜRDER), Yeryüzü Çocukları Derneği, Uluslararası Hukukçular Birliği (UHUB), Yeryüzü Adalet ve İnsan Hakları Derneği (YAİDER) ve Hukukçular Derneği’nin ortaklaşa gerçekleştirdiği basın açıklamasına eski oyuncu Gamze Özçelik ve çok sayıda katılımcı da destek verdi.

Yapılan basın toplantısında, Mart 2011’den 2017 sonuna kadar tespit edilebilen tutuklu kadın sayısının 13.581 olduğu, Suriye rejim güçleri tarafından halen hapishanelerde tutulan kadın sayısının ise 6.736 olduğu açıklandı. Hapishanelerde tutulan kadınların ve çocukların, yıllardır şiddet gördüğü, cinsel saldırıya ve tecavüze uğradığı, işkenceyle öldürüldüğüne vurgu yapıldı.

Uluslararası anlaşmalara göre kadınların ve çocukların savaşlarda asla pazarlık konusu yapılmaması gerektiğine dikkat çekilen toplantıda Suriye ve Bosna-Hersek’te savaş zamanı hapishanelere atılan ve kötü muamelelere uğrayan bazı kadınlar da yaşadıkları acıları ve verdikleri mücadeleyi anlattılar.

Basın toplantısında İHH İnsani Yardım Vakfı adına konuşan Bülent Yıldırım özetle şu hususları dile getirdi: “Suriyeli kadınların dramlarına dikkat çekmek için daha önce dünyanın her yanından 10 bin kadın bir araya geldi ve bir Vicdan Konvoyu Hareketi gerçekleştirdi. Bu durumu halklara ve devletlere iyi anlatmalıyız. Bu acıları ve çatışmaları vicdan sahibi insanlar olarak hep beraber durdurmalıyız. Bu konu Astana ve Cenevre’de bir numaralı konu olmalıdır. Vicdan sahibi herkese sesleniyoruz. Bu kadınların ve çocukların durumunu gündeme getirmek için herkes çalışmalı ve gayret göstermelidir. Buradan Suriye rejimine de bir çağrı yapıyoruz. Suriye’deki tüm hapishanelere gözlemci olarak gitmek istiyoruz. Hapishaneler uluslararası kurumların gözlem ve denetimine açık hale getirilsin. Suriye hapishanelerindeki kadınların ve çocukların çektiği acılar bütün Müslümanların ayıbıdır. Bu ayıbı ortadan kaldırmak için herkese büyük görev düşüyor.”

MAZLUMDER adına açıklama yapan Genel Başkan Ramazan Beyhan ise özetle şu vurguları yaptı: “İnsan Hakları Bildirgesi ne yazık ki sadece Batılı insanlar için söz konusudur ve onların çıkarlarını korumaktadır. Suriye’de yaşanan kötü durum ve işkence devam ediyor, ölümler sürüyor. Bu konu uluslararası alanda çok gündeme gelemiyor. Suriye’de insanlık, kültür ve sanat dahil olmak üzere her şey yok edildi.  Herkes bu sorunun çözümü için çaba göstermelidir.”

Toplantıya katılan Bosnalı ve Suriyeli eski kadın tutsaklar, savaş döneminde yaşadıkları acıları basın mensuplarına anlattı. STK’lar adına İHAK Genel Başkanı Av. Cihad Gökdemir’in okuduğu aşağıdaki basın açıklamasına (1) eski kadın tutsaklardan bazılarının yaşadıkları acıklı hikayeler de eklendi.

Suriye Zindanlarındaki Kadın ve Çocukların Çığlıklarını Duymak

“Suriye’de 8 senedir devam eden savaşta resmî rakamlara göre 20 bini çocuk olmak üzere 450 binden fazla insan öldü; 150 bin kişiden haber alınamıyor. On binlerce insanın da hapishanelerde işkence gördüğü tahmin ediliyor. Hapishanelerde binlerce kadın ve çocuk olduğu biliniyor. Ancak bu sayıların tespit edilemeyen vakalarla beraber çok daha fazla olduğu kabul ediliyor.

Suriye’yle ilgili faaliyet gösteren uluslararası STK’lar, BM 73. Genel Kurul toplantısında, “Suriye’deki savaşın başlamasından bu yana 210 bin kişinin tutuklandığı, 85 bin kişinin kaybolduğu ve 14 bin kişinin hapishanelerde işkence gördüğünü” bildirmişlerdir. Uluslararası raporlarda hapislerde binlerce insanın öldürüldüğü de belirtiliyor.

Suriye insan hakları kuruluşlarının son verilerine göre Mart 2011’den 2017 sonuna kadar Suriye’de tutuklu kadın sayısı, daha önce hapishanelere girmiş-çıkmış ve halen tutuklu bulunan kadınlarla birlikte 13.581’dir. Halen hapishanelerde bulunan kadın tutuklu sayısı ise 6.736’dır. Tutuklu kadınlardan 6.319’u yetişkin, 417’si ise çocuktur. 55 kadın gördüğü işkenceden dolayı hayatını kaybetmiştir. Ancak bu rakamlar tespit edilebilen kişileri ifade etmektedir. Bazı kaynaklar halen Suriye’de farklı istihbarat merkezleri ve cezaevlerinde 16 bin kadın ve çocuğun tutulduğunu rapor etmektedir.

Suriye İnsan Hakları Ağı’nın (SNHR) kayıt altına alınan tutuklamalardan derlediği bilgilere göre çatışan taraflara ait gözaltı merkezlerinde en az 8.633 kadın tutuluyor ve akıbetleri meçhul. Bunların 7 bini Esed rejimine ait cezaevlerinde yargılanmaksızın alıkonuluyor. Tutuklu kadınların yaşadığı en büyük mağduriyetlerin başında cinsel içerikli şiddet ve tecavüz vakaları gelmektedir. Suriye rejiminin güvenlik güçleri, istihbarat birimleri ve rejime bağlı militanlar, kadın tutuklulara karşı cinsel içerikli şiddeti ve tecavüzü bir savaş ve sorgu silahı olarak kullanmaktadır. Kadınlara yönelik bu tür uygulamalar, rejim güçlerinin elinde muhalif kadınları sindirmek veya eşleri üzerinden çatışmaya yön vermek amacıyla askerî-siyasi stratejinin bir parçası haline getirilmiştir.

SNHR verileri, rejim güçlerinin gözaltı merkezlerindeki en az 864 kadına ve 18 yaş altındaki en az 432 kız çocuğuna yönelik 7.699 tecavüz vakasına karıştığını bildiriyor. Ancak gerçekte tutuklu ve tecavüz edilen kadın sayısının bu rakamların çok üzerinde olduğu biliniyor. Bunun nedeni tutuklamaların çoğunun kayıt altına alınmadan gerçekleştirilmesi ve tecavüz mağduru kadınların sessiz kalmak zorunda bırakılması.

Yaşadıkları zulmü aktaran kadınların anlattıklarından, kadınların erkeklerle aynı hapishanelere konulduklarını, küçücük hücrelerde 30 kadının birlikte tutulduklarını, bazılarının yanında iki yaşına bile ulaşmamış bebeklerin bulunduğunu, sorguları sırasında rejim görevlerinin istedikleri cevapları vermeyen kadınların ya tecavüzle tehdit edildiğini ya başka bir kadına tecavüzün seyrettirildiğini ya da kendisinin tecavüze maruz kaldığını, bazı vakalarda da bir kadının birden fazla kere bu menfur olayı yaşamak zorunda bırakıldığını öğreniyoruz. Bu süreçlerde bazı kadınların hamilelik ve büyük travmalar yaşadığı raporlara yansıyor.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Kurulu (BMGK) 19 Haziran 2008 tarihinde yayımladığı 1820 sayılı kararda; “savaşın hâkim olduğu coğrafyalarda kadınlara ve kız çocuklarına karşı uygulanan cinsel içerikli şiddeti savaş suçu, insanlığa karşı işlenmiş bir suç ya da soykırıma temel teşkil eden bir davranış” şeklinde tanımlamıştır. BMGK’nın aynı oturumunda cinsel istismar, “bir halk ya da etnik grubun sivil üyelerini aşağılamak, onlar üzerinde hâkimiyet kurmak, korku yaratmak ve neticede onları yerlerinden etmek amacıyla kullanılması” sebebiyle bir “savaş aracı” olarak tanımlanmıştır.

Ayrıca savaş zamanlarında sivillerin korunmasına yönelik imzalanan Cenevre Sözleşmesi’ne göre kadın ve çocukların namusları koruma altına alınmıştır. Anlaşmanın 27. maddesine göre, “kadınlar namuslarına taarruz, bilhassa ırzlarına tecavüz, fuhşa ve her türlü cinsel hareketlere maruz kalmaktan korunacaktır” denmektedir.

Her ne kadar bu kararlar Suriye Savaşı’ndan çok önce alınmış olsa da uluslararası kamuoyu bugüne kadar ne Suriyeli kadınları ve çocukları insanlık onurunu ayaklar altına alan bu savaş aracından koruyabilmiş ne de bu suçu işleyenleri cezalandırabilmiştir!

Son yüzyıl içerisinde iki dünya savaşı da dahil olmak üzere yaşanan hiçbir savaşta Suriye’deki kadar uzun süreli kadın ve çocuk esareti yaşanmamıştır!

Suriye’de savaşın ve sebep olduğu problemlerin çözümü için uluslararası toplantıların arttığı son aylarda, “hapishanelerdeki kadın ve çocuk tutuklu ve mahkûmların serbest bırakılması” meselesinin en ivedi çözülmesi gereken konu olduğunu hatırlatıyoruz. “Kadınlar ve çocuklar savaşların malzemesi olamaz, pazarlık konusu yapılamaz ve silah olarak kullanılamaz!”

Bu noktada uluslararası toplantıların aktörlerinden olan Rusya ve İran’a da büyük sorumluluklar düşmektedir. Bu ülkeler Suriye’de cezaevlerinde tutulan kadın ve çocukların pazarlık konusu yapılmadan serbest bırakılması için harekete geçmelidir. Suriye’de yaşanan savaş bittikten sonra bu konuda sorumluluğu olan herkes uluslararası anlaşmalarla güvence altına alınan sivillere ve özellikle kadın ve çocuklara yönelik savaş suçları için adaletin karşısına çıkmaktan kaçamayacaktır.

Bizler, Suriye hapishanelerinde 8 yıldır işkence gören, taciz edilen ve tecavüze uğrayan kadın ve çocukların bir an önce serbest bırakılması için vicdan sahibi herkese çağrı yapıyoruz. Kadınların ve çocukların acılarının bitmesi, özgürlüklerine kavuşmaları ve yeniden hayata kazandırılmaları için Türkiye ve dünya kamuoyuna çağrıda bulunuyoruz. Kadınlar ve çocuklar savaşların malzemesi olamaz, pazarlık konusu yapılamaz ve silah olarak kullanılamaz!”

Suriye Hapishanelerinden Kurtulan Kadınların Tanıklıklarını İhbar Kabul Etmek

Tecavüzün, fiziksel ve psikolojik türlü işkencelerin olağanlaştığı, yeraltında gizli hapishanelerin kurulduğu, haksız yere usulsüzce tutuklanan insanların uyuma, beslenme, temizlenme, ihtiyaç giderme gibi zaruri ihtiyaçların bile engellendiği, işkence, açlık ve pislikten insanların can verdiği, cesetlerin köpeklere yedirildiği veya dev kıyma makinalarında öğütülüp kanalizasyon çukurlarına atıldığı Suriye cehenneminden kurtulabilen bazı kadınların yürek yakan tanıklıklarından sadece dördünü sansürleyerek iktibas etmekle yetinelim:

“İsmim 11. Bu bana hapishanede verilen isim. Esed’in koruduğunu iddia ettiği azınlıklardan birine mensubum. Belki de azınlık olup da Esed taraftarı olmamak benim ikinci suçumdu. Abluka altındaki bölgelere tıbbi malzeme, yardım ve bebekler için süt yolluyordum. Bu en az 20 yıl hapiste kalmak ve müebbet hapis cezası yemek için yeterli bir suçtu… Hapishaneden çıkalı bir sene olmasına rağmen hala etkisinden kurtulamadım. Fiziksel olarak buradayım ama psikolojik olarak ben hâlâ 5 yıldır annesi, kardeşi ve büyükannesiyle birlikte hapsedilen çocuklarla birlikte oradayım. Ailesinden birisi rejimin yanında değil de diğer tarafta olmayı seçti diye hapsedilen, üç yaşındayken gözaltına alınan ve beş yıldır hapishanede tutulan bir çocuk… Orada en büyük ve en güzel düşleri ölüm olan insanlar var! Bu caninin işlediği suçlara ve sadistliğine son vermenizi istiyorum.” (Onbir).

“İki çocuk annesiyim. Eşimle Beyrut’a giderken yoldaki bir kontrol noktasında gözaltına alındım. Başörtümü çıkarmayı reddettiğim için ilk etapta işkence gördüm. Herkesin gözü önünde tecavüze maruz kaldım. 55 yaşındaki bir kadına dahi tecavüz edildi! 9. sınıfta bir kız çocuğu vardı. Ona odadaki herkesin gözü önünde 6 kişi tecavüz etti! Gecelerimiz ayrı bir cehennem gibi geçiyordu. Askıya asıyorlardı bizi. Bayılınca askıdan indirip yerdeki suya elektrik vererek tekrar ayıltıyorlardı. Her sabah işkence, akşamında tecavüz! Kimse bizi duymadı. Gece saat 12’den sonra neler olurdu bir bilseniz! Komutan Süleyman, en güzel kızları seçip odasına getirtirdi. Ofisinde 2 oda vardı. Arka oda tecavüz odasıydı. Tecavüze uğrayan bir kız hamile kaldı. Hamileyken de tecavüze uğruyordu. 6. ayında doğum yaptı. Annesinin gözü önünde bebeğe kurşun sıkıp öldürdüler! O kız aklını oynattı! Şimdi ailesi onu iple bağlıyor! Cezaevlerindeki insanların açlıktan kemikleri dışarı çıkmış, dövülmekten yaşlanmış, hareket eden cesetler gibiydiler. Odalardan sadece ölüm ve ceset kokusu alıyordum…” (Saiha el-Barudi, Hama).

“Rejim askerleri, muhaliflere yardım ettiği gerekçesiyle kız kardeşimi almaya gelmişti. Onlara kardeşimi teslim etmediğim için beni de içeri attılar. 100 gün hapiste kaldık. Konuşmayınca işkenceye başladılar. Her bir gün yüz sene gibi geldi bize. Bazen aynı hücrede tuttular, bazen de tek hücreye attılar bizi. Bize çok işkence ettiler. Kırbaçlarla vurduklarında korkup büzülüyordum. Ona tecavüz ederken bana, bana ederken de ona izletiyorlardı! Bir gün beni havaya atıp yere bıraktılar, hem belim hem de ayağım kırıldı. On üç gün bilinç kaybı yaşadım. Uyandığımda kız kardeşimi kanlar içinde gördüm. Ona da aynı şeyleri yaptıklarını anladım. Kız kardeşime işkence yaparlarken bana yardım etmem için yalvarıyordu, ama ben hiçbir şey yapamıyordum. Günlerce yemek vermedikleri oluyordu, verdiklerindeyse pilav veya makarnayı suda ıslatıyorlardı, içi böcek dolu oluyordu. Sonunda kardeşim de ben de hapisten çıktık ama yaşadıklarımızdan sonra birbirimizin yüzüne bakacak halimiz kalmadı. Birlikte yaşayamaz olduk. Kardeşim bir Avrupa ülkesine gitti. Ben de Türkiye’ye geldim.” (Mariye, Şam).

“Evli ve 3 çocuk annesiyim. 3 Ağustos 2012’de evime düzenlenen baskın sonucunda tutuklandım. İşkenceleri üç gün aralıksız ve şiddetli bir şekilde devam etti. Sorgulama öğleden sonra saat ikide başlayıp akşam sekize kadar sürüyordu. Her gün tutuklu kadınlardan ikisi Yarbay Süleyman Cuma’nın ofisine götürülüyordu. Bu ofiste iki yatak, tuvalet ve içi alkollü içeceklerle dolu bir dondurucu vardı. Dördüncü gün küfür ve darp ile sorgulamanın ardından akşam saat dokuz sularında benim gibi tutuklu olan genç kızlardan biriyle birlikte Yarbay Süleyman’ın ofisine götürüldüm. Yarbay Süleyman ve arkadaşları tarafından bize dönüşümlü bir şekilde tecavüz edildi! Bir taraftan “İşte istediğiniz özgürlüğü size veriyoruz köpekler!” diyerek alay ediyordu. Bana ve diğer genç kızlara yaptığı bu çirkin fiil 24 gün boyunca devam etti. Hama’daki özgür ordudan bir tabur ile tutuklu bulunduğum şubenin görevlileri arasındaki mübadele anlaşması esnasında serbest bırakıldım. Bana yapılanları ömrüm boyunca unutmam. Ne olursa olsun, hakkımı onlardan alacağım.” (Mariye, Hama).

Suriye’de Şubat 2019 başı itibarıyla yaşama hakkı başta olmak üzere canice devam ettirilmekte olan çocuk hakkı ihlalleri konusunda, Kadriye Sınmaz’ın hazırlayıp İNSAMER’in yayımladığı “Suriye’de Çocuk Hakkı İhlalleri” raporunu incelemeyi tavsiye ediyorum.

Kaynaklar:

  1. www.amerikaninsesi.com/a/suriyede-tutuklu-kadin-ve-cocuklarin-serbest-birakilmasi-cagrisi/4694224.html, 10.12.2018.
  2. ihh.org.tr/haber/stklardan-suriye-zindanlarindaki-kadin-ve-cocuklar-icin-cagri, 10.12.2018.
  3. mazlumder.org/tr/main/faaliyetler/basin-aciklamalari/1/suriye-hapishanelerindeki-kadinlarin-ve-cocuk/13410, 10.12.2018.
  4. Suriyeli Kadınlar: Bitmeyen Acılar, Kaybolmayan Umutlar. İHH İnsani Yardım Vakfı, İstanbul 2015, 48 s. www.ihh.org.tr/yayin/suriyeli-kadinlar-bitmeyen-acilar-kaybolmayan-umutlar, 13.04.2015.
  5. Kadriye SINMAZ; Suriye’de Çocuk Hakkı İhlalleri, İNSAMER, Araştırma No: 94, İstanbul, Şubat 2019, 10 s. https://insamer.com/tr/suriyede-cocuk-hakki-ihlalleri_1998.html, 13.02.2019.
Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
SURİYE’DE TUTSAK KADINLARIN ÇIĞLIKLARINI DUYMAK
SURİYE’DE MAHPUS KADINLAR İÇİN HAREKETE GEÇMEK

Yorum yap

Yorum