-- Diriliş Postası, Hakkın Elinden Tutmak

FİLİSTİNLİ TUTSAKLARIN MARUZ KALDIĞI AĞIR HAK İHLALLERİNİ TESPİT EDEBİLMEK

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page

Filistinli tutsaklara reva görülen çeşitli hak ihlalleri, tutsak ve esirlerin haklarını koruma altına alan onlarca uluslararası belgeye rağmen artarak devam etmektedir. İsrail yönetiminin yetersiz gerekçelerle tutukladığı insanların haklarını pervasızca ihlal etmesi, BM, İİT ve AB başta olmak üzere uluslararası kuruluşların ve insan hakları örgütlerinin ivedilikle ele alarak detaylı raporlarla ortaya koyması gereken bir insanlık ayıbı, bu ihlallerin derhal durdurulması ise bir insanlık borcu olarak uluslararası camianın önünde acil bir problem olarak durmaktadır.

 

‘Büyük Felaket’i ve ‘Filistinli Tutsaklar Günü’nü Unutmamak

Nisan 2016 itibarıyla İsrail hapishanelerinde çeşitli hak ihlallerine maruz kalan Filistinli tutsakların sayısı 7 bini aşmış bulunmaktadır.

İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan ettiği 14 Mayıs 1948 tarihinin 68. yıl dönümünde, dünyanın çeşitli ülkelerinde yaşayan Filistinliler tarafından “nekbe; büyük felaket” kabul edilen bu güne ilişkin bir çok etkinlik gerçekleştirildi.

Biz bu haftaki yazımızda, Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin 1974 yılında aldığı ve Filistin Ulusal Konseyi’nin onayladığı bir kararla “Filistinli Tutsaklar Günü” olarak ilan edilen ve o tarihten bu yana her yıl İsrail hapishanelerindeki tutsaklarla dayanışmayı konu edinen etkinliklerin düzenlendiği 17 Nisan günü münasebetiyle Filistinli tutsakların maruz kaldığı ağır hak ihlallerine dikkat çekmek istiyoruz.

 

49 Yılda 1 Milyon Filistinliyi Tutuklayıp Hiç Hesap Vermemek!

İsrail zindanlarında tutulan ve yaşları 10 ilâ 73 arasında değişen tutsak esirlerden 450’si çocuk, 57’si ise kadındır.

Özellikle işgalin hızla yayılmaya başladığı 1967 yılından bu yana 1 milyonu aşkın Filistinlinin İsrail güvenlik güçleri tarafından tutuklandığı tahmin edilmektedir. İsrail, el-Aksâ İntifâdası’nın başlangıcı olan 28 Eylül 2000 tarihinden bugüne kadar, 11 bini çocuk, 1300’ü kadın, 65’i eski bakan ya da milletvekili olmak üzere 90 binden fazla Filistinliyi zindanlara atmıştır. Ayrıca, İsrail mahkemeleri 15 binin üzerinde idari gözaltı kararı almıştır.

Nisan 2016 itibarıyla İsrail hapishanelerinde çeşitli hak ihlallerine maruz kalan Filistinli tutsakların sayısı 7 bini aşmış bulunmaktadır. Bu tutsaklar 22 cezaevi, kontrol ya da soruşturma merkezinde tutulmaktadır. Konuya ilişkin yayınlanan son raporda; “işgalcilerin Filistin halkına karşı yürüttüğü tutuklamalara, çocuklar, gençler, yaşlılar, anneler, kızlar, eşler, hastalar, özürlüler, işçiler, akademisyenler, Yasama Konseyi üyeleri, eski bakanlar, sendika ve meslek liderleri, üniversite ve orta dereceli okul öğrencileri, edebiyatçılar, gazeteciler, yazarlar ve sanatçıların dâhil” olduğu vurgulandı. Raporda tanıkların verdiği ifadelere göre, gözaltına alınan veya tutuklanan Filistinlilerin tamamının fiziksel veya psikolojik işkenceye, tacize, halkın ya da aile fertlerinin önünde hakarete maruz kaldığı” tespit edildi.

Tutuklamaların “kanıtsız ceza”ya dönüştüğü belirtilen raporda, gözaltına alınanların, delil yetersizliğinden dolayı ifadeleri alınmadan, mahkemeye çıkarılmadan, avukat savunması olmadan tutuklandıkları kaydedildi. Bu tutuklamaların büyük kısmının istihbarat servisleri tarafından sağlanan sözde ‘gizli dosya’ kararlarına dayandırıldığı dikkatlerden kaçmadı.

 

“2015 Filistinli Esirler Raporu”nun Verilerini Analiz Edebilmek

2002 yılında tutuklanan Mervan Bergusî başta olmak üzere halen İsrail zindanlarında 14 millet vekili tutuklu bulunmaktadır.

Türkçe yayınlarını “Filistin Enformasyon Merkezi” adıyla yürüten el-Merkezu’l-Filistînî li’l-İ’lâm, 13 Ocak 2016 tarihinde yayınladığı “2015 Filistinli Esirler Raporu”nda, İsrail yönetiminin zindanlardaki ‘Esir Hareketi’ni zayıflatmak maksadıyla yeni cezalar ve yaptırımlar uygulamak için yasama, yürütme ve yargı organlarının tamamını seferber ettiğine işaret etmiştir.

Esirler ve Kurtarılanlar Kurulu” tarafından hazırlanan raporda 2015 yılında Siyonist rejime bağlı kurumların Filistinli esirlere yönelik hak ihlalleri, özetle şu şekilde tespit ve tescil edilmiştir:

2015 yılında Batı Yaka, Gazze ve 1948 yılında işgal edilmiş Filistin topraklarında toplam 6815 kişi tutuklandı. Tutuklananların yaşları 10 ilâ 73 arasında değişmektedir. Bunların 2 bini çocuk, 2 yüzü ise kadındır. Bunların çoğunluğu daha sonra salıverilmişse de bir kısmı halen içerdedir. 2015 sonu itibariyle Siyonist işgal zindanlarında bulunan Filistinli esir sayısı 7 bini aşmıştır. Bunlardan 450’si çocuk, 57’si ise kadındır. 600 tutsak muhakeme edilmeksizin idari cezayla zindanlarda tutulmaktadır.

2015 yılının son üç ayında Filistin çok önemli olaylara sahne olmuştur. Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırı ve baskıların artması karşısında patlak veren intifâda esirlerin sayısını ve durumunu da doğrudan etkilemiştir. 2015 yılının son çeyreğinde İsrail yönetimi bini çocuk ve yüzü kadın olmak üzere 3 binden fazla kişiyi tutuklamıştır.

2015 yılı idari tutuklamalar açısından da olumsuz bir yıl olmuştur. Yılsonu itibariyle idari cezalı tutukluların sayısı 600’ü bulmuştur. 2009 yılından beri ilk kez bu sayıda çok esir idari cezaya çarptırılmıştır. İdari tutuklulardan 498’i 2014 yılında tutuklananlardan oluşurken, diğerleri idari cezaları uzatılanlardan oluşmaktadır.

Siyonist rejimin zindanlarında bulunan esirler kendilerine reva görülen keyfî ve hukuksuz uygulamaların son bulması için bireysel olarak açlık grevi başlatmıştır. 2015 yılı içinde 25 kişinin yaptığı grevlerin en önemlisi İslamî Cihad liderlerinden Hıdır Adnan’ın bireysel grevi olmuştur. 56 gün süren açlık grevinin ardından işgal rejim Adnan’ın şartlarını kabul edip kendisini serbest bırakmıştır.

Esir Kulübü’nün tespitlerine göre birçok esir tutuklanma esnasında işgal güçlerinin kurşunlarına, silahlı saldırılarına ve darplarına maruz kalmıştır. Kurul’un kayıtlarına göre geçen yıl 30 esir yaralı olarak tutuklanmıştır.

İşgal güçlerinin kasıtlı olarak yaralıları hastaneye kaldırmayıp önce cezaevine göndermesi ve uzun süre tedaviden mahrum bırakarak cezaevinde tutması, yaralıların daha sonra onarılmaz sakatlıklara maruz kalmalarına veya hastalıklarının ilerlemesine neden olmaktadır. Nitekim İsrail yönetimi, Ramle cezaevi revirinde esir çocuk Celal eş-Şerâvîne’nin bacaklarının felç olmasına neden olmuştur.

 Siyonist işgal rejimi yaşları 18’in altında bulunan 450 çocuğu halen zindanda tutmaktadır. Çocuk haklarını güvence altına alan hiçbir kanunu, ilkeyi ve değeri umursamayan Siyonist rejim, yetişkinlere uyguladığı zorbalığı, zulmü ve baskıyı çocuklara da aynı dozda uygulamaktadır. Filistinli çocuklar tutuklanma esnasında, sorguda ve cezaevinde çok ağır baskı ve işkencelere maruz kalmaktadır.

İşgal rejimi 57 Filistinli kadın esiri Hasharon ve Damun zindanlarında tutmaktadır. Bunların en eskisi 2002 yılında tutuklanan Lina el-Cerbûnî’dir. Esir kadınlar arasında 12 yaşında esir bir kız çocuk da bulunmaktadır. Yine esir kız çocuklardan İstebrak Nur (15), Merah Bâkir (16), Lema el-Bekrî (15), Nurhan İvad (14) adındaki esirler yaralı olarak tutuklanıp zindana atılmışlardır.

İşgal rejiminin iç istihbarat teşkilatı Şabak, esirlerden 16’sını güvenlik ve gizli dosyalar bahanesiyle tek kişilik tecrit odalarında tutmaktadır. 2013 yılından beri tek kişilik tecrit hücrelerinde tutulan esirler bulunmaktadır. Tek kişilik tecrit cezaları daha çok protesto, açlık grevi ve direnişlerden sonra verilmektedir. Amaç aktif olan esirleri koğuştan uzaklaştırmak ve diğerlerine de gözdağı vermektir.

Siyonist işgal rejimi Filistin halkının her tabakasından insanları zindana atmaktadır. Tutuklama ve cezalardan, dünyanın her tarafında dokunulmazlıkları kabul edilen milletvekilleri de istisna edilmemektedir. Halen İsrail zindanlarında 14 millet vekili tutuklu bulunmaktadır. Bunlardan en çok zindanda kalanı 2002 yılında tutuklanan ve 5 ayrı müebbet cezasına çarptırılan Mervan Bergusî’dir. İkincisi, 2006 yılında tutuklanan ve 30 yıla mahkûm edilen Ahmed Saadat’tır. Diğer esir vekillerden Halide Cerar 2 Nisan 2015 yılında, Muhammed Cemal en-Netîşe 2013 yılında, Hasan Yusuf ise Ekim 2015’te tutuklanmıştır.

Filistin Yönetimi ile yaptığı anlaşmaya bağlı kalmayan Siyonist rejim, Mart 2014 tarihinde serbest bırakması gereken 30 Filistinli esiri hâlâ salıvermemiştir. Bunlar arasında esirlerin pîri sayılan ve 34 yıldır kesintisiz olarak işgal rejimi zindanlarında tutulan Kerim Yunus da bulunmaktadır. Serbest bırakılması gereken bu esirler Oslo İlkeler Anlaşması’ndan önce tutuklanan esir grubudur. Normal şartlarda dördüncü grup olarak bunların da serbest kalması gerekiyordu. Ancak işgal rejimi imza attığı anlaşmayı hiçe sayarak bu tutsakları salıvermekten vazgeçmiştir.

Hamas ile Siyonist rejim arasında Haziran 2014 tarihinde sağlanan Şalit esir takas anlaşmasıyla serbest kalan esirlerden 70’i daha sonra çeşitli bahanelerle tekrar tutuklanmıştır. Büyük kısmı müebbet hapis cezasına çarptırılan 45 tutsağa ise eski cezaları yeniden uygulanmaya başlanmıştır.

 

Hasta Tutsakları Tedavi Görme Hakkından Mahrum Bırakarak Filistinlilere Göz Dağı Vermek!

Siyonist rejimin hapishanelerinde tıbbi ihmal sonucu hayatını yitiren tutsak ve esirlerin sayısı 2015 yılı sonu itibarıyla 207’ye ulaşmıştır.

Siyonist rejimin hasta ve yaralı esirlere yönelik bakım ve tedavi ihmali öteden beri bilinen bir yıldırma politikasıdır. Rejimin bu insanlık dışı politikadan temel beklentisi ise esirlerin her yönüyle zarar görmelerini sağlamaktır. İşgal güçleri tıbbi ihmalin yanında hasta ve yaralı oldukları halde tutsaklara saldırmakta, çeşitli şekillerde onları cezalandırmakta, nakiller esnasında uygun olmayan araçları bilinçli olarak tercih etmektedir.

Nisan 2016 itibarıyla 700 tutsak/esir değişik hastalıklardan muzdarip durumdadır. 23’ü Ramle revirinde yatan esirlerin çoğuna ağrı kesiciden başka bir ilaç verilmemektedir. 2015 yılında tıbbi ihmal sonucu 2 esir hayatını kaybetmiştir. Böylece Siyonist rejimin hapishanelerinde hayatını yitiren tutsak ve esirlerin sayısı 207’ye ulaşmıştır.

İçlerinde kanser gibi ağır hastalıklara maruz kalan esirlerin de bulunduğu hasta esirler cezaevi revirlerinde gereken tedaviyi göremedikleri gibi dışarıda tedavi olmalarına da izin verilmemektedir. Bu şekilde birçoğu ağır ağır, yoğun acılar çekerek ölüme terkedilmektedir.

Siyonist işgal rejimi hukuka aykırı yöntemlerle tutukladığı esirlerin iradesini kırmak, morallerini bozmak, maneviyatlarını yıkmak için özellikle Esir Hareketi’ne karşı baskı, zulüm ve hak ihlallerini planlı şekilde sürdürmektedir. Sorgu ve tutuklama odalarında her türlü işkenceye maruz kalan esirler, zindanlara dağıtılırken de işkence kafesi gibi araçlarla nakledilmektedir.

Zindanlarda ise hemen her gün türlü türlü ihlaller yaşanmaktadır. Ani gece baskınları, ilaç ve tedaviden mahrum bırakma, ani kararlarla bölümleri, hücreleri ve zindanları değiştirme, akraba olan esirleri birbirinden ayırma, esirlere saldırma, arama iddiasıyla baskınlar yapıp göz yaşartıcı bombalarla saldırma, ateş açma, yakın akrabaları ziyaretten mahrum bırakma, ziyaretlerde araya cam perde koyma, tek kişilik tecrit cezası uygulama, para cezası uygulama, elektrik ve su ihtiyaçlarını kısıtlama gibi ihlaller rutin halini alan hukuksuz uygulamalardan sadece bazılarıdır… (www.filistinhaber.com/tr).

 

Kaynaklar: 

Share via WhatsappShare on FacebookTweet about this on TwitterShare on LinkedInEmail this to someonePrint this page
AHMED EL-KÂTİB’İN SESİNE KULAK VERMEK
FİLİSTİNLİ TUTSAK ÇOCUKLARIN MARUZ KALDIĞI AĞIR HAK İHLALLERİNİ ENGELLEYEBİLMEK

Yorum yap

Yorum


  1. Warning: printf(): Too few arguments in /srv/users/serverpilot/apps/fethigungornet-ubeydgwp2/public/wp-content/themes/independent-publisher/inc/template-tags.php on line 93

    Bu konu “sivil toplum”larla veya kampanyalarla çözülecek bir mesele olarak görülemez. Bu sebeple de öncelikle İslam devletlerinin ana meselesi olmalıdır. 56 İslam ülkesinin kurduğu İSLAM ÜLKELERİ DIŞİŞLERİ BAKANLARI tarafından kurulmuş ve ciddi ekonomik gücü ve imkanı da bulunan bir kurum var. Bu kurum ve bağlı kuruluşlarında ülkemiz son derece etkin rol sahibi olmalıdır. Allah mağdur ve mazlum kardeşlerimize yardım etsin. İslam devletlerini yönetenlere de akıl, idrak, kardeşlik duygusu, dayanışma ve birlik içinde çalışma imkanları bahşetsin.
    Bize düşen duayı asla eksik etmeyeceğiz.

  2. İki yazı için ortak yorum: Filistinin, insanı ve toprağı ile mağdur olduğu bir gerçektir. Aynı şekilde Filistin’in mağduriyetini ciddi bir şekilde kendisine dert edinen ülke ve uluslar arası kurum, kuruluş, örgüt, vs’nin bulunmadığı da bir gerçekliktir. İsrailoğulları, kendi tarihleri boyunca hem suçlu hem mağdur bir topluluk olarak var olagelmişlerdir. Aslında Filistinlilerin çocukları gibi onların da çocukları kötü uygulamalarla karşı karşıya kaldılar, bunlar biliniyor. Ama bilinmeyen ve üzerinde durulmayan bir şey var: Tevrat ve Kur’an’ın birlikte iki topluluk için çare, deva, yani barış için kaynak olabileceğidir. Yıllarca önce Şimon Perez ile Yaser Arafat 100 üzerinden 90 konuda anlaşmazlık olduğuna karar vermişlerdi ve Şimon şöyle demişti: “90 konudaki anlaşmazlıkları bir çuvala koyup duvara asalım ve gel şu 10 üzerinden konuşmaya başlayalım” Eğer o dönem hatırlanırsa epeyce bir süre çatışmasız, ölüp-öldürme olmadan yaşanmıştı. İki taraf için de “hepsini öldürelim” gibi insan öldürmeye dayalı projeler işe yaramaz, kesinlikle olumlu bir sonuç alınamaz. Daha çocuklauğunda hakkı yenip mağdur bırakılan çocukların yenen hakları ve mağduriyetleri çok acildir ve her türlü çare kullanılarak bu mağduriyetler kaldırılmalıdır / engellenmeldir. Tevrat tahrif edilmiş biz ona bakmayız, Kur’an Muhammed’in uydurmasıdır biz onu kabul etmeyiz inadı çok kötü bir şeydir. Hem Tevrat’ta, hem Kur’an’da barışı sağlayacak, çocukların çocukluklarını yaşatacak mesajlar olduğuna inanıyorum. Allah, inananlar için mabetler olan Havra ve Mescitleri aynı ayetlerde anıyor. Bu anlamda tez elden karşılıklı ve üçüncü, dördüncü, beşinci ülkelerden oluşan heyetler, Vahiy kaynaklı bir barış projesi üretmelidirler. Bu mümkündür, 7’nci, 15’nci asırda değil, 21’nci asırdayız, olumlu olumsuz çok tecrübeler var. Lanetlenmişlik ve seçilmişlik sürekli değil, dönemseldir, kimse kendisini kandırmasın. Lanetlenecek eylemlerde bulunan her toplum hak ettiği için kendileri lanetlenir, yoksa bu nesillerden nesillere devam etmez; aynı şekilde efdal kılınan, yaptıkları iyi şeyler nedeniyle tercih edilen topluluklar da o dönemdeki bunu hak eden insalardır, yoksa onların torunlarına bu durum veraseten geçmez. Uzun sözün kısası, çare: ortak kelime olan Zikr/Vahiy’dir…

  3. Sa.Aziz dostum yazınız toplumun bilinç altında yerleşmiş 14.mayıs.1948 gününün “nekbe”(büyük felaket günü) olarak ve yine 1974 yılında Filistin Halk Kurtuluş Cephrsinin aldığı bir kararla “Filistin Tutsaklar Günü” nün hatırlanmasına ve zihinlerde butarihi mücadelelerin tarihsel birer gerçek olmayıp asrımız da tüm dünya insanlığının gözü önünde aynı barbarlığın insanlık dışı davranışın da devam ettiğinin hatılatılmasında çok faydalı olduğunu görüyorum.Rabbim sizlerden razı olsun

  4. Bu yazıyı okumaya dahi yürek ister, dayanmak zor, yaşayanlara Rabbim güç kuvvet versin. İsrailoğulları peygamberlerini bile acımasızca öldürmüş ve sonuçta lanetlenmiş bir kavim. İsrail denen devlet te onların haysiyetsiz, acımasız torunları. Şu andaki dünya düzeni de maalesef müslümanı ezmeye, öldürmeye indekslenmiş. Çifte standart, acımasızlık, utanmama, duymama, görmeme ve vicdansızlık bunların şiarı olmuş. Ancak gün gelir mazlumun ahı göğe yükselip Gayretullaha dokununca yarılır deniz, yutulur Firavun ve Firavunlaşanlar.